بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

دَعْوَىٰهُمْ فِيهَا سُبْحَٰنَكَ ٱللَّهُمَّ وَتَحِيَّتُهُمْ فِيهَا سَلَٰمٌۚ وَءَاخِرُ دَعْوَىٰهُمْ أَنِ ٱلْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ ﴿١٠

Bunların oradaki duaları «Yâ Allah, seni tesbîh ve tenzîh ederiz» (sözüdür). Orada (aralarında) ki tahıyyetleri (sağlık temennileri, iltifatları) selâmdır. Dualarının sonu da «Elhamdü lillâhi rabbil aalemîn = Hamd olsun kâinatın Rabbi olan Allaha» (demekdir).

— Hasan Basri Çantay

وَلَوْ يُعَجِّلُ ٱللَّهُ لِلنَّاسِ ٱلشَّرَّ ٱسْتِعْجَالَهُم بِٱلْخَيْرِ لَقُضِىَ إِلَيْهِمْ أَجَلُهُمْۖ فَنَذَرُ ٱلَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَآءَنَا فِى طُغْيَٰنِهِمْ يَعْمَهُونَ ﴿١١

Eğer Allah, insanlara hayrı çarçabuk istedikleri gibi şerri de alel'acele verseydi elbette onlara ecelleri hükmedilir, (hepsi helak olub gider) di. İşte biz, bize kavuşmayı ummayanları böyle azgınlıkları içinde serserî serserî dolaşmalarına meydan veriyoruz.

— Hasan Basri Çantay

وَإِذَا مَسَّ ٱلْإِنسَٰنَ ٱلضُّرُّ دَعَانَا لِجَنۢبِهِۦٓ أَوْ قَاعِدًا أَوْ قَآئِمًا فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُ ضُرَّهُۥ مَرَّ كَأَن لَّمْ يَدْعُنَآ إِلَىٰ ضُرٍّ مَّسَّهُۥۚ كَذَٰلِكَ زُيِّنَ لِلْمُسْرِفِينَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ ﴿١٢

İnsana sıkıntı dokunduğu zaman yanı üstü, yahud otururken veya ayakda iken (her haalinde, o sıkıntının giderilmesi için) bize düâ eder. Fakat biz onun sıkıntısını açıp giderdik mi, sanki kendisine dokunan bir sıkıntıya bizi çağırmamış gibi (yine eski yoluna döner) gider. İşte haddi aşanların yapar oldukları ameller böyle süslenmiş (kendilerine hoş gösterilmiş) dir.

— Hasan Basri Çantay

وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا ٱلْقُرُونَ مِن قَبْلِكُمْ لَمَّا ظَلَمُواْۙ وَجَآءَتْهُمْ رُسُلُهُم بِٱلْبَيِّنَٰتِ وَمَا كَانُواْ لِيُؤْمِنُواْۚ كَذَٰلِكَ نَجْزِى ٱلْقَوْمَ ٱلْمُجْرِمِينَ ﴿١٣

Andolsun ki (ey Mekkeliler) sizden evvelki devirler (de geçmiş ümmetler) i — peygamberleri kendilerine apaçık deliller (ve mu'cizeler) getirdikleri halde (onları yalana çıkarmak, hakka karşı dâima kuvvet istimal etmek suretiyle) zulm etdikleri, îmana gelmeyecekleri (sabit olduğu) için — helak etmişizdir. İşte günahkârlar güruhunu biz böyle cezalandırırız.

— Hasan Basri Çantay

ثُمَّ جَعَلْنَٰكُمْ خَلَٰٓئِفَ فِى ٱلْأَرْضِ مِنۢ بَعْدِهِمْ لِنَنظُرَ كَيْفَ تَعْمَلُونَ ﴿١٤

(Onlardan) sonra, arkalarından sizi yer yüzünde halîfeler yapdık, bakalım nasıl hareket edeceksiniz diye.

— Hasan Basri Çantay

وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ ءَايَاتُنَا بَيِّنَٰتٍۙ قَالَ ٱلَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَآءَنَا ٱئْتِ بِقُرْءَانٍ غَيْرِ هَٰذَآ أَوْ بَدِّلْهُۚ قُلْ مَا يَكُونُ لِىٓ أَنْ أُبَدِّلَهُۥ مِن تِلْقَآئِ نَفْسِىٓۖ إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَىٰٓ إِلَىَّۖ إِنِّىٓ أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّى عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ ﴿١٥

Âyetlerimiz onlara, apaçık deliller (i muhtevi) olarak, okunduğu zaman (öldükden sonra) bize kavuşmayı ummayan onlar (o müşrikler): «Ya (bize) bundan başka bir Kur'an getir, yahud onu değişdirl» dedi (ler). Deki: «Onu kendiliğimden değişdirmem benim için olmayacak şeydir. Ben, vahy olunagelenden başkasına tâbi olmam. Eğer Rabbime isyan edersem şübhesiz büyük günün azabından korkarım».

— Hasan Basri Çantay

قُل لَّوْ شَآءَ ٱللَّهُ مَا تَلَوْتُهُۥ عَلَيْكُمْ وَلَآ أَدْرَىٰكُم بِهِۦۖ فَقَدْ لَبِثْتُ فِيكُمْ عُمُرًا مِّن قَبْلِهِۦٓۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿١٦

De ki: «Eğer Allah dileseydi (bana bu Kur'ânı indirmezdi. Ben de) onu size okumazdım. (Allah) onu (benim lisânımla) size bildirmezdi de. Ben ondan (o Kur'andan) evvel (bu güne kadar) içinizde bir ömür durmuşum (yaşamışım) dır. Siz haalâ aklınızı kullanmaz mısınız»?

— Hasan Basri Çantay

فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ ٱفْتَرَىٰ عَلَى ٱللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِـَٔايَٰتِهِۦٓۚ إِنَّهُۥ لَا يُفْلِحُ ٱلْمُجْرِمُونَ ﴿١٧

Öyle ya, Allaha karşı (kendiliğinden) yalan uydurandan, yahud Onun âyetlerini yalan sayandan daha zaalim kimdir? Şu muhakkak ki günahkârlar asla onmaz (lar).

— Hasan Basri Çantay

وَيَعْبُدُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ مَا لَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هَٰٓؤُلَآءِ شُفَعَٰٓؤُنَا عِندَ ٱللَّهِۚ قُلْ أَتُنَبِّـُٔونَ ٱللَّهَ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَلَا فِى ٱلْأَرْضِۚ سُبْحَٰنَهُۥ وَتَعَٰلَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿١٨

Onlar Allâhı bırakıb, kendilerine ne bir zarar, kendilerine ne bir fâide veremeyecek olan şeylere taparlar. Bir de: «bunlar (bu putlar) Allah yanında bizim şefâatcılarımızdır» derler. De ki: «Siz, Allaha göklerde ve yerde bilmeyeceği bir şey mi haber veriyorsunuz»? Haaşâ, O, eş tutmakda oldukları her şeyden çok uzakdır, çok yücedir.

— Hasan Basri Çantay

وَمَا كَانَ ٱلنَّاسُ إِلَّآ أُمَّةً وَٰحِدَةً فَٱخْتَلَفُواْۚ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ لَقُضِىَ بَيْنَهُمْ فِيمَا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ ﴿١٩

İnsanlar bir tek ümmetden başka (bir şey) değildi. Sonra ihtilâfa düşdüler. Eğer Rabbinden bir söz (ezelî bir takdîr) geçmiş olmasaydı hakkında ihtilâf edegeldikleri şeylere dâir aralarında (şimdiye kadar) muhakkak hüküm verilmiş, bitmişdi bile..

— Hasan Basri Çantay

وَيَقُولُونَ لَوْلَآ أُنزِلَ عَلَيْهِ ءَايَةٌ مِّن رَّبِّهِۦۖ فَقُلْ إِنَّمَا ٱلْغَيْبُ لِلَّهِ فَٱنتَظِرُوٓاْ إِنِّى مَعَكُم مِّنَ ٱلْمُنتَظِرِينَ ﴿٢٠

(Müşrikler) «Ona (peygambere) Rabbinden (Kur'andan başka) bir (azâb) mu'cize (si) indirilse ya» derler. De ki «Ğayb ancak Allahındır. Bekleyin. Hakıykat, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim».

— Hasan Basri Çantay

AYARLAR