بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَٱلَّذِينَ هُمْ عَنِ ٱللَّغْوِ مُعْرِضُونَ ﴿٣

Onlar ki bîyhude işe, boş lâfa bakmazlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ki onlar; boş sözlerden yüz çevirirler.

— İbni Kesir

Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler.

— Diyanet İşleri

(Öyle mü'minler) ki onlar boş (lâkırdılardan) ve fâidesiz şeylerden yüz çeviricidirler.

— Hasan Basri Çantay

Onlar ki, boş ve yararsız şeylerle ilgilenmezler.

— Seyyid Kutub

وَٱلَّذِينَ هُمْ لِلزَّكَوٰةِ فَٰعِلُونَ ﴿٤

Onlar ki zekât vermek için çalışırlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ki onlar; zekatlarını verirler.

— İbni Kesir

Onlar ki, zekâtı öderler.

— Diyanet İşleri

(Öyle mü'minler) ki onlar zekât (vazîfe) lerini yapanlardır.

— Hasan Basri Çantay

Onlar ki, zekâtı aksatmaksızın, tam olarak verirler.

— Seyyid Kutub

وَٱلَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَٰفِظُونَ ﴿٥

Ve onlar ki ırzlarını korurlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ki onlar; ırzlarını korurlar.

— İbni Kesir

Onlar ki, ırzlarını korurlar.

— Diyanet İşleri

(Öyle mü'minler) ki onlar ırzlarını koruyanlardır.

— Hasan Basri Çantay

Onlar ki; edep yerlerini sakınırlar.

— Seyyid Kutub

إِلَّا عَلَىٰٓ أَزْوَٰجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَٰنُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ ﴿٦

Ancak zevcelerine ve kendilerinin milki olan cariyelerine karşı müstesnâ, çünkü bunlar levm olunmazlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sadece eşleri ve sağ ellerinin malik oldukları müstesnadır. Doğrusu onlar; bunun için de kınanacak değildirler.

— İbni Kesir

Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar.

— Diyanet İşleri

Şu var ki zevcelerine, yahud sağ ellerinin mâlik olduklarına (kendi cariyelerine) karşı (olan durumları) müstesnadır. Çünkü onlar (bu takdîrde) kınanmışlar değildir.

— Hasan Basri Çantay

Onlar yalnız eşleri ve cariyeleri dışında mahrem yerlerini herkesten korurlar. Bu iki durumda ayıplanmaları sözkonusu değildir.

— Seyyid Kutub

فَمَنِ ٱبْتَغَىٰ وَرَآءَ ذَٰلِكَ فَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْعَادُونَ ﴿٧

Kim de bundan ötesini ararsa işte artık onlar haddi aşanlardır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Kim de bundan başkasını ararsa; işte onlar, haddi aşanlardır.

— İbni Kesir

Kim bunun ötesine geçmek isterse, işte onlar haddi aşanlardır.

— Diyanet İşleri

O halde kim bunların ötesini isterse şübhe yok ki onlar haddi aşanlardır.

— Hasan Basri Çantay

Bunların ötesine geçmek isteyenler, yasal sınırı aşmış olurlar.

— Seyyid Kutub

وَٱلَّذِينَ هُمْ لِأَمَٰنَٰتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَٰعُونَ ﴿٨

Ve onlar ki emanetlerine ve ahidlerine riayetkârdırlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ki onlar; emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler.

— İbni Kesir

Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riâyet ederler.

— Diyanet İşleri

(Öyle mü'minler) ki onlar emânetlerine ve ahidlerine riaayetkârdırlar.

— Hasan Basri Çantay

Onlar ki, uhdelerine verilen emanetleri korurlar ve sözlerini tutarlar.

— Seyyid Kutub

وَٱلَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَوَٰتِهِمْ يُحَافِظُونَ ﴿٩

Onlar ki namazlarının üzerine muhafızlık ederler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ki onlar; namazlarını korurlar.

— İbni Kesir

Onlar ki, namazlarını kılmağa devam ederler.

— Diyanet İşleri

(Öyle mü'minler) ki onlar namazlarına devam ederler.

— Hasan Basri Çantay

Onlar ki, namazlarını aksatmaksızın kılarlar.

— Seyyid Kutub

أُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْوَٰرِثُونَ ﴿١٠

İşte onlardır o vârisler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İşte onlar; varis olanlardır.

— İbni Kesir

İşte bunlar varis olanların ta kendileridir.

— Diyanet İşleri

İşte onlar vâris olanların ta kendileridir.

— Hasan Basri Çantay

İşte onlar «varis» lerdir.

— Seyyid Kutub

ٱلَّذِينَ يَرِثُونَ ٱلْفِرْدَوْسَ هُمْ فِيهَا خَٰلِدُونَ ﴿١١

Ki Firdevse vâris olacak, onda muhallad kalacaklardır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar ki; Firdevs'e varis olacaklardır ve orada ebedi kalıcıdırlar.

— İbni Kesir

Onlar Firdevs cennetlerine varis olurlar. Onlar orada ebedî kalacaklardır.

— Diyanet İşleri

Ki onlar Firdevse vâris olacaklardır. Onlar bunun için ebedî kalıcıdırlar.

— Hasan Basri Çantay

Yani «Firdevs» cennetinin mirasçılarıdırlar, sürekli olarak orada kalacaklardır.

— Seyyid Kutub

وَلَقَدْ خَلَقْنَا ٱلْإِنسَٰنَ مِن سُلَٰلَةٍ مِّن طِينٍ ﴿١٢

Şanım Hakk’ı için biz insanı çamurdan, bir sülâleden yarattık.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; Biz, insanı; çamurdan, süzme bir özden yarattık.

— İbni Kesir

Andolsun, biz insanı, çamurdan (süzülmüş) bir özden yarattık.

— Diyanet İşleri

Andolsun biz insanı çamurdan (süzülmüş) bir hulâsadan yaratdık.

— Hasan Basri Çantay

Andolsun ki, biz insanı süzme çamurdan yarattık.

— Seyyid Kutub

ثُمَّ جَعَلْنَٰهُ نُطْفَةً فِى قَرَارٍ مَّكِينٍ ﴿١٣

Sonra onu oturaklı bir karargâhta bir nufte yaptık.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra da onu nutfe halinde sağlam bir yere yerleştirdik.

— İbni Kesir

Sonra onu az bir su (meni) hâlinde sağlam bir karargâha (ana rahmine) yerleştirdik.

— Diyanet İşleri

Sonra onu sarp ve metîn bir karargâhda bir nutfe yapdık.

— Hasan Basri Çantay

Sonra sperma halinde korunaklı bir yuvaya yerleştirdik.

— Seyyid Kutub

AYARLAR