بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَٱلَّذِينَ هُمْ لِأَمَٰنَٰتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَٰعُونَ ﴿٨

Ve onlar ki emanetlerine ve ahidlerine riayetkârdırlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ki onlar; emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler.

— İbni Kesir

Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riâyet ederler.

— Diyanet İşleri

(Öyle mü'minler) ki onlar emânetlerine ve ahidlerine riaayetkârdırlar.

— Hasan Basri Çantay

Onlar ki, uhdelerine verilen emanetleri korurlar ve sözlerini tutarlar.

— Seyyid Kutub

وَٱلَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَوَٰتِهِمْ يُحَافِظُونَ ﴿٩

Onlar ki namazlarının üzerine muhafızlık ederler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ki onlar; namazlarını korurlar.

— İbni Kesir

Onlar ki, namazlarını kılmağa devam ederler.

— Diyanet İşleri

(Öyle mü'minler) ki onlar namazlarına devam ederler.

— Hasan Basri Çantay

Onlar ki, namazlarını aksatmaksızın kılarlar.

— Seyyid Kutub

أُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْوَٰرِثُونَ ﴿١٠

İşte onlardır o vârisler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İşte onlar; varis olanlardır.

— İbni Kesir

İşte bunlar varis olanların ta kendileridir.

— Diyanet İşleri

İşte onlar vâris olanların ta kendileridir.

— Hasan Basri Çantay

İşte onlar «varis» lerdir.

— Seyyid Kutub

ٱلَّذِينَ يَرِثُونَ ٱلْفِرْدَوْسَ هُمْ فِيهَا خَٰلِدُونَ ﴿١١

Ki Firdevse vâris olacak, onda muhallad kalacaklardır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar ki; Firdevs'e varis olacaklardır ve orada ebedi kalıcıdırlar.

— İbni Kesir

Onlar Firdevs cennetlerine varis olurlar. Onlar orada ebedî kalacaklardır.

— Diyanet İşleri

Ki onlar Firdevse vâris olacaklardır. Onlar bunun için ebedî kalıcıdırlar.

— Hasan Basri Çantay

Yani «Firdevs» cennetinin mirasçılarıdırlar, sürekli olarak orada kalacaklardır.

— Seyyid Kutub

وَلَقَدْ خَلَقْنَا ٱلْإِنسَٰنَ مِن سُلَٰلَةٍ مِّن طِينٍ ﴿١٢

Şanım Hakk’ı için biz insanı çamurdan, bir sülâleden yarattık.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; Biz, insanı; çamurdan, süzme bir özden yarattık.

— İbni Kesir

Andolsun, biz insanı, çamurdan (süzülmüş) bir özden yarattık.

— Diyanet İşleri

Andolsun biz insanı çamurdan (süzülmüş) bir hulâsadan yaratdık.

— Hasan Basri Çantay

Andolsun ki, biz insanı süzme çamurdan yarattık.

— Seyyid Kutub

ثُمَّ جَعَلْنَٰهُ نُطْفَةً فِى قَرَارٍ مَّكِينٍ ﴿١٣

Sonra onu oturaklı bir karargâhta bir nufte yaptık.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra da onu nutfe halinde sağlam bir yere yerleştirdik.

— İbni Kesir

Sonra onu az bir su (meni) hâlinde sağlam bir karargâha (ana rahmine) yerleştirdik.

— Diyanet İşleri

Sonra onu sarp ve metîn bir karargâhda bir nutfe yapdık.

— Hasan Basri Çantay

Sonra sperma halinde korunaklı bir yuvaya yerleştirdik.

— Seyyid Kutub

ثُمَّ خَلَقْنَا ٱلنُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا ٱلْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا ٱلْمُضْغَةَ عِظَٰمًا فَكَسَوْنَا ٱلْعِظَٰمَ لَحْمًا ثُمَّ أَنشَأْنَٰهُ خَلْقًا ءَاخَرَۚ فَتَبَارَكَ ٱللَّهُ أَحْسَنُ ٱلْخَٰلِقِينَ ﴿١٤

Sonra o nufteyi bir aleka yarattık. Derken o alakayı bir mudga yarattık derken o kemiklere bir et giydirdik, sonra ona diğer bir hılkat neşeti verdik, bak ne şanlı o Allah, yaratanların en güzeli.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra nutfeyi bir kan pıhtısı haline getirdik. Derken o kan pıhtısını bir çiğnemlik et yaptık. Bir çiğnemlik et parçasını kemik olarak yarattık. Kemiklere de et giydirdik. Ve sonra onu apayrı bir yaratık yaptık. Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şanı ne yücedir.

— İbni Kesir

Sonra bu az suyu “alaka” hâline getirdik. Alakayı da “mudga” yaptık. Bu “mudga”yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık. Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şânı ne yücedir!

— Diyanet İşleri

Sonra o nutfeyi bir kan pıhtısı haaline getirdik, derken o kan pıhtısını bir çiğnem et yapdık, o bir çiğnem eti de kemik (ler) e kalb etdik de o kemiklere de et giydirdik. Bil'âhare onu başka yaratılışla inşâ etdik. Suret yapanların en güzeli olan Allahın sânı (bak) ne yücedir!

— Hasan Basri Çantay

Sonra spermayı embriyoya dönüştürdük. Arkasından embriyoyu et parçasına dönüştürdük, arkasından et parçasından kemikler yarattık, arkasından kemiklere et giydirdik. Sonra onu başka bir yaratığa dönüştürdük. Yaratıcıların en güzeli olan Allah ne yücedir!

— Seyyid Kutub

ثُمَّ إِنَّكُم بَعْدَ ذَٰلِكَ لَمَيِّتُونَ ﴿١٥

Sonra siz bunun arkasından muhakkak öleceksiniz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra siz, bunun arkasından hiç şüphesiz ki öleceksiniz.

— İbni Kesir

Sonra (ey insanlar) siz bunun ardından muhakkak öleceksiniz.

— Diyanet İşleri

Sonra siz bunun arkasından hiç şübhesiz ki ölüler (olacaksınız).

— Hasan Basri Çantay

Sonra siz, bunun ardından öleceksiniz.

— Seyyid Kutub

ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ تُبْعَثُونَ ﴿١٦

Sonra siz kıyamet günü muhakkak ba'solunacaksınız.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra siz, kıyamet gününde muhakkak diriltileceksiniz.

— İbni Kesir

Sonra yine muhakkak siz, kıyamet gününde (tekrar) diriltileceksiniz.

— Diyanet İşleri

Sonra siz kıyamet gününde muhakkak diriltilib kaldırılacaksınız.

— Hasan Basri Çantay

Sonra siz, kıyamet günü, yeniden diriltileceksiniz.

— Seyyid Kutub

وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَآئِقَ وَمَا كُنَّا عَنِ ٱلْخَلْقِ غَٰفِلِينَ ﴿١٧

Filhakika biz, sizin fevkınızda yedi tarıyk yarattık ve halktan gafil olmadık.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; biz, sizin üstünüzde yedi yol yarattık. Biz yaratmadan gafiller değiliz.

— İbni Kesir

Andolsun, biz sizin üzerinizde yedi yol yarattık. Biz yarattıklarımızdan habersiz değiliz.

— Diyanet İşleri

Andolsun ki biz sizin üstünüzde yedi yol yaratdık. Biz yaratmakdan gaafiller değiliz.

— Hasan Basri Çantay

Üstünüzde birinden diğerine geçilebilen yedi katman yarattık. Bu yarattıklarımızı başıboş bırakmayız.

— Seyyid Kutub

وَأَنزَلْنَا مِنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءًۢ بِقَدَرٍ فَأَسْكَنَّٰهُ فِى ٱلْأَرْضِۖ وَإِنَّا عَلَىٰ ذَهَابٍۭ بِهِۦ لَقَٰدِرُونَ ﴿١٨

Ve Semâ’dan bir kader ile bir su indirdik de onu yerde iskân eyledik, halbuki biz onu gideri vermeğe de şüphesiz kadiriz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Gökten belli bir miktarda su indirdik ve onu yerde durdurduk. Şüphesiz Biz; onu gidermeye de kadiriz.

— İbni Kesir

Biz, gökten belli bir ölçüde su indirdik de (faydalanmanız için) onu yeryüzünde tuttuk. Bizim onu tamamen gidermeye de muhakkak gücümüz yeter.

— Diyanet İşleri

Gökden de yetecek kadar su indirdik de onu yerde iskân etdik. Hiç şübhesiz ki biz onu gidermiye de kaadiriz.

— Hasan Basri Çantay

Biz gökten belirli miktarda su yağdırarak onu yerin yüzeyinde durdurduk. Hiç şüphesiz onu geri götürmeye de gücümüz yeter.

— Seyyid Kutub

AYARLAR