بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

لَعَلَّكَ بَٰخِعٌ نَّفْسَكَ أَلَّا يَكُونُواْ مُؤْمِنِينَ ﴿٣

Sen âdetâ kendine kıyacaksın mü'min olmıyacaklar diye.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Mü'min olmuyorlar diye nerede ise kendini mahvedeceksin.

— İbni Kesir

Ey Muhammed! Mü’min olmuyorlar diye âdeta kendini helâk edeceksin!

— Diyanet İşleri

(Habîbim) Onlar mü'min olmayacaklar diye aadetâ kendine kıyacaksın!

— Hasan Basri Çantay

Ey Muhammed, onlar mü'min olmuyorlar diye neredeyse canına kıyacaksın.

— Seyyid Kutub

إِن نَّشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِم مِّنَ ٱلسَّمَآءِ ءَايَةً فَظَلَّتْ أَعْنَٰقُهُمْ لَهَا خَٰضِعِينَ ﴿٤

Dilersek üzerlerine Semâ’dan bir âyet indiriveririz de ona boyunları eğile kalır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Dilersek, onlara gökten bir ayet indiririz de ona boyunları eğik kalır.

— İbni Kesir

Biz dilesek, onlara gökten bir mucize indiririz de, ona boyun eğmek zorunda kalırlar.

— Diyanet İşleri

Eğer dilersek biz onların tepesine gökden bir âyet indiriveririz de ona boyunları eğilekalır.

— Hasan Basri Çantay

Eğer dilesek onlara gökten bir mucize indiririz de karşısında boyunları eğik kalır.

— Seyyid Kutub

وَمَا يَأْتِيهِم مِّن ذِكْرٍ مِّنَ ٱلرَّحْمَٰنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُواْ عَنْهُ مُعْرِضِينَ ﴿٥

Bununla beraber Rahman’dan kendilerine yeni bir zikir gelmiyor ki ondan yüz çevirmiş olmasınlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara Rahman'dan bir öğüt geldiğinde, mutlaka ondan yüz çevirirler.

— İbni Kesir

Rahmân’dan kendilerine gelen her yeni öğütten mutlaka yüz çevirirler.

— Diyanet İşleri

Kendilerine O çok esirgeyici (Allah) dan (vahy ile) yeni bir öğüd gelmeye dursun, ille bundan yüz çeviricidirler onlar.

— Hasan Basri Çantay

Onlar son derece merhametli olan Allah'ın kendilerine gönderdiği her yeni uyarıya burun kıvırarak set çevirirler.

— Seyyid Kutub

فَقَدْ كَذَّبُواْ فَسَيَأْتِيهِمْ أَنۢبَٰٓؤُاْ مَا كَانُواْ بِهِۦ يَسْتَهْزِءُونَ ﴿٦

Evet tekzib etmekteler, fakat onlara o istihza ettikleri şeyin müdhiş haberleri gelecek.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar, gerçekten yalanladılar. Ama alay edip durdukları şeylerin haberleri kendilerine yakında gelecektir.

— İbni Kesir

Onlar (Allah’ın âyetlerini) yalanladılar, fakat alay edegeldikleri şeylerin haberleri başlarına gelecek.

— Diyanet İşleri

Şimdi (kat'î suretde) tekzîb etdiler. (Fakat) istihza edegeldikleri (hakıykatların mühim) haberleri yakında onlara gelecekdir.

— Hasan Basri Çantay

Onlar yalanladılar. Fakat, alay konusu ettikleri gerçeklerin somut olayları ile yakında yüzyüze geleceklerdir.

— Seyyid Kutub

أَوَلَمْ يَرَوْاْ إِلَى ٱلْأَرْضِ كَمْ أَنۢبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ ﴿٧

Arz’a bir bakmadılar da mı? biz onda her hoş çiftten ne kadar bitirmişiz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Yeryüzüne bakmazlar mı ki; Biz, orada bitkilerden nice güzel çiftler bitirmişizdir.

— İbni Kesir

Yeryüzüne bakmazlar mı, orada her türden nice güzel ve yararlı bitkiler bitirdik.

— Diyanet İşleri

Yer (yüzün) e bir bakmadılar mı ki biz orada her güzel çiftden nice nebatlar bitirdik.

— Hasan Basri Çantay

Onlar yeryüzüne bakarak orada ne kadar yararlı bitki türleri yarattığımızı görmezler mi?

— Seyyid Kutub

إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةًۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ ﴿٨

Şüphesiz ki bunda mutlak bir âyet var, hemde ekserîsi mü'min olmadı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Muhakkak ki bunda, bir ayet vardır. Ama onların çoğu mü'min olmadılar.

— İbni Kesir

Şüphesiz bunlarda (Allah’ın varlığına) bir delil vardır, ama onların çoğu inanmamaktadırlar.

— Diyanet İşleri

Şübhesiz ki bunlardan (Hakkın kemâl-i kudretine) elbet birer, nişane vardır. (Fakat) onların çoğu îman edici değildirler.

— Hasan Basri Çantay

Hiç kuşkusuz bunda, üstün gücümüzü kanıtlayan bir ayet vardır, ama onların çoğu inanmazlar.

— Seyyid Kutub

وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ ﴿٩

Ve şüphesiz ki Rabbin O öyle Azîz, öyle Rahîm.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve muhakkak ki senin Rabbın, elbette O; Aziz'dir, Rahim'dir.

— İbni Kesir

Şüphesiz senin Rabbin, elbette mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.

— Diyanet İşleri

Şüphesiz ki senin Rabbin, elbette O, mutlak gaalibdir, çok esirgeyicidir.

— Hasan Basri Çantay

Hiç kuşkusuz senin Rabb'in üstün iradeli ve merhametlidir.

— Seyyid Kutub

وَإِذْ نَادَىٰ رَبُّكَ مُوسَىٰٓ أَنِ ٱئْتِ ٱلْقَوْمَ ٱلظَّٰلِمِينَ ﴿١٠

Bir vakit de Rabbin, Musa’ya nidâ buyurdu: git o zalim kavme dedi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Hani Rabbın Musa'ya seslenmişti ki: Zalimler güruhuna git;

— İbni Kesir

(10-11) Hani Rabbin, Mûsâ’ya; “Zalimler topluluğuna, Firavun’un kavmine git! Başlarına geleceklerden hâlâ korkmuyorlar mı?” diye seslenmişti.

— Diyanet İşleri

(10-11) Hani Rabbin Musâya: «O zaalimler güruhuna, Fir'avnın kavmine git. Haalâ (fenâlıkdan) sakınmayacaklar mı onlar?» diye nida etmişdi.

— Hasan Basri Çantay

Hani Rabb'in Musa'ya şöyle seslenmişti, «Şu zalim topluma git.

— Seyyid Kutub

قَوْمَ فِرْعَوْنَۚ أَلَا يَتَّقُونَ ﴿١١

Firavun kavmine, daha sakınmıyacaklar mı?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Firavun kavmine. Sakınmazlar mı hala?

— İbni Kesir

(10-11) Hani Rabbin, Mûsâ’ya; “Zalimler topluluğuna, Firavun’un kavmine git! Başlarına geleceklerden hâlâ korkmuyorlar mı?” diye seslenmişti.

— Diyanet İşleri

(10-11) Hani Rabbin Musâya: «O zaalimler güruhuna, Fir'avnın kavmine git. Haalâ (fenâlıkdan) sakınmayacaklar mı onlar?» diye nida etmişdi.

— Hasan Basri Çantay

Firavun'un soydaşlarına. Onlar hiç mi başlarına geleceklerden korkmuyorlar?»

— Seyyid Kutub

قَالَ رَبِّ إِنِّىٓ أَخَافُ أَن يُكَذِّبُونِ ﴿١٢

Ya Rab! dedi: doğrusu ben korkarım ki beni tekzib ederler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Dedi ki: Rabbım, onların beni yalanlamalarından korkarım.

— İbni Kesir

Mûsâ, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Muhakkak ki ben, beni yalanlamalarından korkuyorum.”

— Diyanet İşleri

O, dedi ki: «Rabbim, onların beni tekzîb edeceklerinden cidden korkarım».

— Hasan Basri Çantay

Musa dedi ki: «Ya Rabbi, onlar beni yalanlayacaklar diye korkuyorum.»

— Seyyid Kutub

وَيَضِيقُ صَدْرِى وَلَا يَنطَلِقُ لِسَانِى فَأَرْسِلْ إِلَىٰ هَٰرُونَ ﴿١٣

Ve göğsüm daralır, dilim açılmaz, onun için Harûna da risalet ver.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor. Bunun için Harun'a da elçilik ver.

— İbni Kesir

“Göğsüm daralır. Akıcı konuşamam. Onun için, Hârûn’a da peygamberlik ver (ve onu bana yardımcı yap).”

— Diyanet İşleri

«Benim de göğsüm daralır, dilim açılmaz. Onun için Hâruuna (Cebrâili) gönder (ona da peygamberlik ver)».

— Hasan Basri Çantay

Bu yüzden canım sıkılır ve öfkemden dilim tutulur. Onun için Harun'a da peygamberlik görevi ver.

— Seyyid Kutub

AYARLAR