بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

غُلِبَتِ ٱلرُّومُ ﴿٢

Rum (lar) mağlub oldu.

— Hasan Basri Çantay

فِىٓ أَدْنَى ٱلْأَرْضِ وَهُم مِّنۢ بَعْدِ غَلَبِهِمْ سَيَغْلِبُونَ ﴿٣

Yakın bir yerde. Halbuki onlar bu yenilmelerinin ardından gaalib olacaklar,

— Hasan Basri Çantay

فِى بِضْعِ سِنِينَۗ لِلَّهِ ٱلْأَمْرُ مِن قَبْلُ وَمِنۢ بَعْدُۚ وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ ٱلْمُؤْمِنُونَ ﴿٤

Bir kaç yıl içinde. Önünde de, sonunda da emir Allahındır. O gün mü'minler de ferahlanacak,

— Hasan Basri Çantay

بِنَصْرِ ٱللَّهِۚ يَنصُرُ مَن يَشَآءُۖ وَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ ﴿٥

Allahın nusratıyle. O, kimi dilerse ona yardım eder. O, yegâne gaalibdir, (mü'minleri) çok esirgeyicidir.

— Hasan Basri Çantay

وَعْدَ ٱللَّهِۖ لَا يُخْلِفُ ٱللَّهُ وَعْدَهُۥ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٦

(Bu) Allahın va'di. Allah va'dinden caymaz. Fakat insanların çoğu (Onun va'dini) bilmezler.

— Hasan Basri Çantay

يَعْلَمُونَ ظَٰهِرًا مِّنَ ٱلْحَيَوٰةِ ٱلدُّنْيَا وَهُمْ عَنِ ٱلْءَاخِرَةِ هُمْ غَٰفِلُونَ ﴿٧

Onlar (bu) dünyâ hayâtından (yalınız) bir dış (taraf) ı bilirler. Ahiretden ise onlar gaafillerin ta kendileridir.

— Hasan Basri Çantay

أَوَلَمْ يَتَفَكَّرُواْ فِىٓ أَنفُسِهِمۗ مَّا خَلَقَ ٱللَّهُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَآ إِلَّا بِٱلْحَقِّ وَأَجَلٍ مُّسَمًّىۗ وَإِنَّ كَثِيرًا مِّنَ ٱلنَّاسِ بِلِقَآئِ رَبِّهِمْ لَكَٰفِرُونَ ﴿٨

Nefisleri hakkında (olsun) iyiden iyi düşünmediler mi? Allah o gökleri, o yeri ve ikisinin arasında bulunan şeyleri hakk (ın ikaamesine) ve muayyen bir va'de (nin inkızaasına) sebeb olmakdan başka (bir hikmetle) yaratmamışdır. Hakıykat, insanlardan çoğu Rablerine kavuşmayı cidden inkâr edicilerdir.

— Hasan Basri Çantay

أَوَلَمْ يَسِيرُواْ فِى ٱلْأَرْضِ فَيَنظُرُواْ كَيْفَ كَانَ عَٰقِبَةُ ٱلَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْۚ كَانُوٓاْ أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَأَثَارُواْ ٱلْأَرْضَ وَعَمَرُوهَآ أَكْثَرَ مِمَّا عَمَرُوهَا وَجَآءَتْهُمْ رُسُلُهُم بِٱلْبَيِّنَٰتِۖ فَمَا كَانَ ٱللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَٰكِن كَانُوٓاْ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ ﴿٩

Onlar yer (yüzün) de gezib de kendilerinden evvelkilerin aakıbetinin nice olduğuna bakmadılar mı? Onlar kuvvetçe kendilerinden daha şiddetli idiler. Toprağı ekmişler, alt üst etmişler, onu bunların i'maar etdiklerinden daha çok i'maar eylemişlerdi. Peygamberleri onlara da nice açık hüccetler getirmişlerdi. Demek, onlara Allah zulm etmiyordu, fakat kendilerine bizzat kendileri zulm ediyorlardı.

— Hasan Basri Çantay

ثُمَّ كَانَ عَٰقِبَةَ ٱلَّذِينَ أَسَٰٓـُٔواْ ٱلسُّوٓأَىٰٓ أَن كَذَّبُواْ بِـَٔايَٰتِ ٱللَّهِ وَكَانُواْ بِهَا يَسْتَهْزِءُونَ ﴿١٠

Sonra kötülük eden (o ümmet) lerin aakıbeti ateş oldu. Çünkü onlar Allahın âyetlerini tekzîb etmişlerdi. Onları eğlenceye alıyorlardı.

— Hasan Basri Çantay

ٱللَّهُ يَبْدَؤُاْ ٱلْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُۥ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿١١

Allah ilkin mahlûkunu yaratır, sonra onu (ölümünün ardından diriltib) alır. Nihayet hepiniz ancak Ona döndürül (üb götürül) e ceksiniz.

— Hasan Basri Çantay

وَيَوْمَ تَقُومُ ٱلسَّاعَةُ يُبْلِسُ ٱلْمُجْرِمُونَ ﴿١٢

Kıyametin kopacağı gün günahkârlar (huccetden ümîdlerini keserek) susacak (lar) dır.

— Hasan Basri Çantay

AYARLAR