بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

لَقَدْ حَقَّ ٱلْقَوْلُ عَلَىٰٓ أَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿٧

Celâlim Hakk’ı için daha çoklarına karşı söz hakkolmuştur da onlar imana gelmezler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; onların, çoğunun üzerine, söz hak olmuştur. Onlar, artık iman etmezler.

— İbni Kesir

Andolsun, onların çoğu üzerine o söz (azap) hak olmuştur. Artık onlar iman etmezler.

— Diyanet İşleri

Andolsun ki bunların çoğunun üzerine o söz hak olmuşdur. Artık bunlar îman etmezler.

— Hasan Basri Çantay

Andolsun ki, hüküm çoğunun aleyhine gerçekleşmiştir, bunun için artık inanmazlar.

— Seyyid Kutub

إِنَّا جَعَلْنَا فِىٓ أَعْنَٰقِهِمْ أَغْلَٰلًا فَهِىَ إِلَى ٱلْأَذْقَانِ فَهُم مُّقْمَحُونَ ﴿٨

Çünkü Biz onların boyunlarına kelepçeler geçirmişiz, onlar çenelerine dayanmıştır da burunları yukarı gözleri aşağı somurtmaktadırlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu Biz; onların boyunlarına, çenelerine kadar varan demir halkaları geçirdik. Bunun için artık başları yukarı kalkıktır.

— İbni Kesir

Onların boyunlarına demir halkalar geçirdik, o halkalar çenelerine dayanmıştır. Bu sebeple kafaları yukarıya kalkık durumdadır.

— Diyanet İşleri

Hakıykat, biz onların boyunlarına öyle lâleler geçirdik ki bunlar çenelerine kadar (dayandı). Şimdi onlar, kafaları ve burunları yukarı kaldırılmış haldedirler.

— Hasan Basri Çantay

Biz onların boyunlarına halkalar geçirdik. Çenelere kadar dayanan o halkalar yüzünden kafaları kalkıktır.

— Seyyid Kutub

وَجَعَلْنَا مِنۢ بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَأَغْشَيْنَٰهُمْ فَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ ﴿٩

Hem önlerinden bir sedd ve arkalarından bir sedd çekmişiz, kendilerini sarmışızdır da baksalar da görmezler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Önlerinden bir sed ve arkalarından da bir sed çekmişizdir. Gözlerini perdelemişizdir. Bu yüzden artık göremezler.

— İbni Kesir

Biz, onların önlerine bir set, arkalarına da bir set çekip gözlerini perdeledik. Artık görmezler.

— Diyanet İşleri

Biz hem önlerinden bir sed, hem arkalarından bir sed çektik. Böylece onları sarıverdik. Artık görmezler.

— Hasan Basri Çantay

Önlerine ve arkalarına set çektik. Gözlerini perdelediğimizden artık göremezler.

— Seyyid Kutub

وَسَوَآءٌ عَلَيْهِمْ ءَأَنذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿١٠

Ve onlarca müsavidir: ha inzar etmişin kendilerini ha etmemişin; inanmazlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onları ister korkut, ister korkutma; onlar için birdir, iman etmezler.

— İbni Kesir

Onları uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar.

— Diyanet İşleri

Onları (azâb ile) ha korkutmuşsun, ha korkutmamışsın onlarca birdir. İman etmezler.

— Hasan Basri Çantay

Onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar.

— Seyyid Kutub

إِنَّمَا تُنذِرُ مَنِ ٱتَّبَعَ ٱلذِّكْرَ وَخَشِىَ ٱلرَّحْمَٰنَ بِٱلْغَيْبِۖ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَأَجْرٍ كَرِيمٍ ﴿١١

Ancak zikri takip eden ve gaybde rahmana haşyet besleyen kimseyi sakındırırsın, işte onu hem bir mağrifetle hem bir ecri kerîm ile müjdele.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sen, ancak zikre ittiba eden ve görmeden Rahman'dan korkanı uyarırsın. Artık ona mağfiret ve yüce mükafatı müjdele.

— İbni Kesir

Sen ancak Zikr’e (Kur’an’a) uyanı ve görmediği hâlde Rahmân’dan korkan kimseyi uyarırsın. İşte onu bir bağışlanma ve güzel bir mükâfatla müjdele.

— Diyanet İşleri

Sen ancak o zikre uyan ve çok esirgeyici (Allah) a gaaibâne büyük saygı gösteren kimseleri inzâr edeceksin. İşte sen on (lar) ı hemen mağfiretle, hem çok şerefli mükâfatla müjdele.

— Hasan Basri Çantay

Sen ancak zikre (Kur'an'a) uyan ve görmeden Rahman'dan korkan kimseyi uyarabilirsin. İşte öylesini bir mağfiret ve güzel bir mükâfatla müjdele.

— Seyyid Kutub

إِنَّا نَحْنُ نُحْىِ ٱلْمَوْتَىٰ وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُواْ وَءَاثَٰرَهُمْۚ وَكُلَّ شَىْءٍ أَحْصَيْنَٰهُ فِىٓ إِمَامٍ مُّبِينٍ ﴿١٢

Hakikat biz biziz, ölüleri diriltiriz ve takdim ettikleri şeyleri ve bıraktıkları eserleri kitaba geçiririz ve zaten her şeyi açık bir kütükte bir "İmam-ı Mübîn" de ihsa etmişizdir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz ki ölüleri, Biz diriltiriz Biz. İşlediklerini ve geride bıraktıklarını Biz yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitabda saymışızdır.

— İbni Kesir

Şüphesiz biz, ölüleri mutlaka diriltiriz. Onların yaptıklarını ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) bir bir kaydetmişizdir.

— Diyanet İşleri

Hakıykat, ölüleri biz diriltiriz biz. Önden gönderdikleri şeyleri ve (bırakdıkları) eserleri de biz yazarız. (Zâten) biz her şey'i apaçık bir kitabda (yazıb) saymışızdır.

— Hasan Basri Çantay

Biziz, biz ki, ölüleri diriltiriz ve öne sürdükleri işleri ve bıraktıkları eserleri yazarız. Biz; her şeyi, apaçık bir Kitab'a yazmışızdır.

— Seyyid Kutub

وَٱضْرِبْ لَهُم مَّثَلًا أَصْحَٰبَ ٱلْقَرْيَةِ إِذْ جَآءَهَا ٱلْمُرْسَلُونَ ﴿١٣

Ve onlara, o karye sahiblerini temsil getir, o dem ki ona o gönderilen Resuller varmıştı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara misal olarak şu kasaba halkını anlat: Hani oraya elçiler gelmişlerdi.

— İbni Kesir

(Ey Muhammed!) Onlara, o memleket halkını örnek ver. Hani oraya elçiler gelmişti.

— Diyanet İşleri

Onlara o şehir yaranını misâl getir. Hani oraya elçiler gelmişdi.

— Hasan Basri Çantay

İnsanlara, elçilerin geldiği şu kent halkını misal olarak anlat.

— Seyyid Kutub

إِذْ أَرْسَلْنَآ إِلَيْهِمُ ٱثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُوٓاْ إِنَّآ إِلَيْكُم مُّرْسَلُونَ ﴿١٤

O sıra ki onlara o ikiyi göndermiştik, bunları tekzib ettiler, biz de bir üçüncü ile izzet (ve kuvvet) verdik de varıp dediler: haberiniz olsun biz sizlere gönderilmiş Resulleriz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Hani onlara iki elçi göndermiştik de bunları yalanlamışlardı. Bunun üzerine Biz de üçüncüsüyle desteklemiştik de: Biz, size gönderilmiş elçileriz, demişlerdi.

— İbni Kesir

Hani biz onlara iki elçi göndermiştik de onları yalancı saymışlardı. Biz de onlara üçüncü bir elçi ile destek vermiştik. Onlar, “Şüphesiz biz size gönderilmiş elçileriz” dediler.

— Diyanet İşleri

Biz o zaman kendilerine iki (elçi) göndermişdik de onları tekzîb etmişlerdi. Biz de bir üçüncü ile (bunları) takviye etmişdik de «Hakîkat, biz size gönderilmiş elçileriz» demişlerdi.

— Hasan Basri Çantay

Biz onlara iki elçi gönderdik, onları yalanladılar, biz de elçileri üçüncü biriyle destekledik. Onlar «biz size gönderilen elçileriz» dediler.

— Seyyid Kutub

قَالُواْ مَآ أَنتُمْ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا وَمَآ أَنزَلَ ٱلرَّحْمَٰنُ مِن شَىْءٍ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا تَكْذِبُونَ ﴿١٥

Siz, dediler: bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsiniz, hem Rahman hiç bir şey indirmedi, siz sırf yalan söylüyorsunuz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar da; siz, ancak bizim gibi birer insansınız. Rahman, size hiç bir şey indirmemiştir. Siz, sadece yalan söylüyorsunuz, demişlerdi.

— İbni Kesir

Onlar şöyle dediler: “Siz de ancak bizim gibi insansınız. Rahmân, hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz.”

— Diyanet İşleri

Onlar: «Siz, dediler, bizim gibi insandan başka (kimseler) değilsiniz. Hem Rahman hiçbir şey indirmemişdir?. Siz yalan söyler (kimse) lerden başkası değilsiniz.

— Hasan Basri Çantay

Kentliler dediler ki; «siz de bizim gibi insansınız. Rahman'da bir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz.»

— Seyyid Kutub

قَالُواْ رَبُّنَا يَعْلَمُ إِنَّآ إِلَيْكُمْ لَمُرْسَلُونَ ﴿١٦

Dediler: Rabbimiz bilir, inanın biz gerçek size gönderilmiş Resulleriz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Dediler ki: Rabbımız bilir ki biz, muhakkak size gönderilmiş elçileriz.

— İbni Kesir

(Elçiler ise) şöyle dediler: “Bizim gerçekten size gönderilmiş elçiler olduğumuzu Rabbimiz biliyor.”

— Diyanet İşleri

(Elçiler şöyle) dediler: «Rabbimiz biliyor ki biz hakıykaten size gönderilmiş elçileriz».

— Hasan Basri Çantay

Elçiler dediler ki; «Rabb'imiz bilir ki, biz size gönderilmiş elçileriz.»

— Seyyid Kutub

وَمَا عَلَيْنَآ إِلَّا ٱلْبَلَٰغُ ٱلْمُبِينُ ﴿١٧

Açık bir tebliğden ötesi ise bizim üstümüze değil.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bize düşen, sadece apaçık tebliğdir.

— İbni Kesir

“Bize düşen ancak apaçık bir tebliğdir.”

— Diyanet İşleri

«Bizim üzerimize (düşen vazîfe) apaçık tebliğden başkası değildir».

— Hasan Basri Çantay

Bizim üzerimize düşen, yalnızca açıkça duyurmaktır.

— Seyyid Kutub

AYARLAR