بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَحِفْظًا مِّن كُلِّ شَيْطَٰنٍ مَّارِدٍ ﴿٧

Hem mütemerrid ve her şeytandan koruduk.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve onu inatçı her şeytandan koruduk.

— İbni Kesir

Onu itaatten çıkan her şeytandan koruduk.

— Diyanet İşleri

(Onu itaatden çıkan) her mütemerrid şeytandan koruduk.

— Hasan Basri Çantay

Ve onu itaat etmeyen her şeytandan koruduk.

— Seyyid Kutub

لَّا يَسَّمَّعُونَ إِلَى ٱلْمَلَإِ ٱلْأَعْلَىٰ وَيُقْذَفُونَ مِن كُلِّ جَانِبٍ ﴿٨

Onlar mele-i alâyı dinleyemezler, tard için her taraftan sıkıya tutulurlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar Mele-i Ala'yı dinleyemezler ve her yönden sürülerek atılırlar.

— İbni Kesir

(8-9) Onlar, yüce topluluğu (ileri gelen melekler topluluğunu) dinleyemezler. Kovulmaları için her taraftan taşa tutulurlar. Onlar için sürekli bir azap da vardır.

— Diyanet İşleri

(8-9) Ki onlar «Mele'-i a'lâ» ya kulak verib dinleyemezler, her yandan koğularak atılırlar. Onlar için (âhiretde de) ardı arası kesilmez bir azâb vardır.

— Hasan Basri Çantay

O şeytanlar, yüce alemi (Mele-i A'la'yı) dinleyemezler; her yandan kendilerine mermi gibi yıldızlar atılır.

— Seyyid Kutub

دُحُورًاۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ وَاصِبٌ ﴿٩

Ve onlara ayrılmaz bir azâb vardır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Kovularak. Ve onlar için sürekli bir azab vardır.

— İbni Kesir

(8-9) Onlar, yüce topluluğu (ileri gelen melekler topluluğunu) dinleyemezler. Kovulmaları için her taraftan taşa tutulurlar. Onlar için sürekli bir azap da vardır.

— Diyanet İşleri

(8-9) Ki onlar «Mele'-i a'lâ» ya kulak verib dinleyemezler, her yandan koğularak atılırlar. Onlar için (âhiretde de) ardı arası kesilmez bir azâb vardır.

— Hasan Basri Çantay

Kovulup atılırlar. Ve onlar için sürekli azap vardır.

— Seyyid Kutub

إِلَّا مَنْ خَطِفَ ٱلْخَطْفَةَ فَأَتْبَعَهُۥ شِهَابٌ ثَاقِبٌ ﴿١٠

Ancak bir çalıp çarpan, onun da peşine bir şihabı sâkıb takılır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ancak çalıp çırpan olursa; onu da hemen delip geçen yakıcı bir alev takib eder.

— İbni Kesir

Ancak onlardan söz kapan olur. Onu da delip geçen bir alev izler (ve yok eder).

— Diyanet İşleri

Meğer ki (içlerinden) bir çalıb çarpan (ı) olsun. Fakat onu da delib geçen bir alev ta'kıyb etmişdir.

— Hasan Basri Çantay

Ancak meleklerin konuşmalarından bir sözü kapan olursa, onu da delen ve yakan alevli yıldızlar takip eder.

— Seyyid Kutub

فَٱسْتَفْتِهِمْ أَهُمْ أَشَدُّ خَلْقًا أَم مَّنْ خَلَقْنَآۚ إِنَّا خَلَقْنَٰهُم مِّن طِينٍ لَّازِبٍۭ ﴿١١

Şimdi sor onlara yaradılışca kendileri mi daha çetin yoksa bizim yarattıklarımız mı? Biz kendilerini bir cıvık çamurdan yarattık.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara sor; yaratış bakımından kendileri mi daha zordur, yoksa bizim yaratmış olduklarımız mı? Doğrusu Biz; onları cıvık bir çamurdan yarattık.

— İbni Kesir

(Ey Muhammed!) Şimdi sen onlara sor: “Kendilerini yaratmak mı daha zor, yoksa yarattığımız diğer şeyleri yaratmak mı?" Şüphesiz biz onları yapışkan bir çamurdan yarattık.

— Diyanet İşleri

Şimdi onlardan haber iste: Yaratılışda kendileri mi daha kuvvetli, yoksa bizim yaratdıklarımız mı? Hakıykat biz onları bir cıvık çamurdan yaratdık.

— Hasan Basri Çantay

Şimdi sor onlara; «Kendilerini yaratmak mı daha zordur, yoksa, Bizim yarattıklarımız mı?» Aslında biz kendilerini özlü ve yapışkan çamurdan yarattık.

— Seyyid Kutub

بَلْ عَجِبْتَ وَيَسْخَرُونَ ﴿١٢

Fakat sen taaccüb ettin onlar eğleniyorlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Hayır, sen; şaşırıp kaldın, onlarsa alay edip duruyorlar.

— İbni Kesir

Hayır, sen (onların hâline) şaştın, onlar ise alay ediyorlar.

— Diyanet İşleri

Belki sen (Habîbim) teaccüb etdin. Onlar da (bu teaccübünden dolayı) eğlenirler,

— Hasan Basri Çantay

Ey Muhammed! Evet; sen onlara şaşıyorsun, onlar da seninle alay ediyorlar.

— Seyyid Kutub

وَإِذَا ذُكِّرُواْ لَا يَذْكُرُونَ ﴿١٣

İhtar edildiklerinde de düşünmüyorlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Kendilerine öğüt verildiğinde ise öğüt dinlemezler.

— İbni Kesir

Kendilerine öğüt verildiği zaman öğüt almıyorlar.

— Diyanet İşleri

Kendilerine (Kur'an ile) va'z edilince düşünüb de öğüt kabul etmezler,

— Hasan Basri Çantay

Onlara öğüt verildiği vakit düşünüp öğüt almazlar.

— Seyyid Kutub

وَإِذَا رَأَوْاْ ءَايَةً يَسْتَسْخِرُونَ ﴿١٤

Bir mucize gördükleri vakit de eğlence yerine tutuyorlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bir ayet gördüklerinde, onu eğlenceye alırlar.

— İbni Kesir

Bir mucize gördükleri zaman onu alaya alıyorlar.

— Diyanet İşleri

Bir mu'cize gördükleri vakit (onu) eğlenceye tutarlar.

— Hasan Basri Çantay

Bir mucize görseler onunla alay ederler.

— Seyyid Kutub

وَقَالُوٓاْ إِنْ هَٰذَآ إِلَّا سِحْرٌ مُّبِينٌ ﴿١٥

Ve, bu, diyorlar başka bir şey değil, apaçık bir sihir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve derler ki: Bu, ancak apaçık bir büyüdür.

— İbni Kesir

(Dediler ki:) “Bu bir büyüden başka bir şey değildir.”

— Diyanet İşleri

(Nitekim) «Bu, dediler, apaçık bir sihirden başkası değildir».

— Hasan Basri Çantay

«Bu apaçık büyüdür» derler.

— Seyyid Kutub

أَءِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَٰمًا أَءِنَّا لَمَبْعُوثُونَ ﴿١٦

Öldüğümüz ve bir toprakla bir yığın kemik olduğumuz vakit mı? biz mi ba'solunacakmışız?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Öldüğümüzde, toprak ve kemik olduğumuzda mı, biz mi, diriltileceğiz?

— İbni Kesir

“Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi tekrar diriltileceğiz?”

— Diyanet İşleri

«Biz olub de bir toprak ve bir yığın kemik olduğumuz vakit mı, saahiden biz mi mutlakaa diriltilmiş olacağız»?.

— Hasan Basri Çantay

Yani biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı dirilecekmişiz?

— Seyyid Kutub

أَوَءَابَآؤُنَا ٱلْأَوَّلُونَ ﴿١٧

Evvelki atalarımız da mı?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Veya önceki babalarımız mı?

— İbni Kesir

“Önceden gelip geçmiş atalarımız da mı?”

— Diyanet İşleri

«Evvelki atalarımız da mı?»

— Hasan Basri Çantay

Bizden önceki atalarımızda mı dirilecek?

— Seyyid Kutub

AYARLAR