بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

قُلْ يَٰعِبَادِ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ ٱتَّقُواْ رَبَّكُمْۚ لِلَّذِينَ أَحْسَنُواْ فِى هَٰذِهِ ٱلدُّنْيَا حَسَنَةٌۗ وَأَرْضُ ٱللَّهِ وَٰسِعَةٌۗ إِنَّمَا يُوَفَّى ٱلصَّٰبِرُونَ أَجْرَهُم بِغَيْرِ حِسَابٍ ﴿١٠

Tarafımdan söyle: ey iman eden kullarım: Rabb’inize takvâ ile korunun, bu dünyada güzellik yapanlara bir güzellik var, ve Allah’ın arzı geniştir, ancak sabredenlerdir ki ecirlerine hesapsız erdirilir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Ey iman eden kullarım, Rabbınızdan korkun. Bu dünyada iyilik yapanlara, iyilik vardır. Ve Allah'ın arzı geniştir. Yalnız sabredenlere ecirleri, hesapsız ödenecektir.

— İbni Kesir

(Ey Muhammed!) Bizim adımıza de ki: “Ey iman eden kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Bu dünyada iyilik yapanlar için (ahirette) bir iyilik vardır. Allah’ın yeryüzü geniştir. Sabredenlere mükâfatları elbette hesapsız olarak verilir.”

— Diyanet İşleri

(Tarafımdan) söyle: «Ey îman eden kullarım, Rabbiniz (in azabın) dan korkun. Bu dünyâda iyi hareket edenler için (mukadder) bir güzellik vardır. Allahın toprağı genişdir. Ancak sabredenlere ecirleri hesabsız ödenecekdir».

— Hasan Basri Çantay

Ey Muhammed! De ki: «Ey inanan kullarım! Rabb'inize karşı gelmekten sakının; bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır. Allah'ın yarattığı yeryüzü geniştir. Ancak sabredenlere, mükâfatları hesapsız ödenecektir.»

— Seyyid Kutub

قُلْ إِنِّىٓ أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ ٱللَّهَ مُخْلِصًا لَّهُ ٱلدِّينَ ﴿١١

De ki: ben Allah’a, dini onun için halîs kılarak, ibadet edeyim diye emrolundum.

— Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Ben, dini yalnız Allah'a tahsis ederek ibadet etmekle emrolundum.

— İbni Kesir

De ki: “Şüphesiz bana, dini Allah’a has kılarak O’na ibadet etmem emredildi.”

— Diyanet İşleri

De ki: «Ben, Allaha, Onun dîninde ıhlâs edici olarak, ibâdet etmemle emrolundum».

— Hasan Basri Çantay

De ki: «Dini Allah'a halis kılarak O'na kulluk etmekle emrolundum.

— Seyyid Kutub

وَأُمِرْتُ لِأَنْ أَكُونَ أَوَّلَ ٱلْمُسْلِمِينَ ﴿١٢

Hem onun birliğine teslim olan müslimînin evveli olayım diye emrolundum.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve ben, müslümanların ilki olmakla emrolundum.

— İbni Kesir

“Bana, müslümanların ilki olmam da emredildi.”

— Diyanet İşleri

«Bana (Allaha teslîm olan) Müslümanların evveli olmam emredildi».

— Hasan Basri Çantay

Ve müslümanların ilki olmakla emrolundum.»

— Seyyid Kutub

قُلْ إِنِّىٓ أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّى عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ ﴿١٣

De ki: ben korkarım Rabbıma isyan edersem büyük bir günün azâbından.

— Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Rabbıma karşı gelirsem; doğrusu büyük günün azabından korkarım.

— İbni Kesir

De ki: “Eğer ben Rabbime isyan edersem, şüphesiz büyük bir günün azabından korkarım.”

— Diyanet İşleri

De ki: «Eğer ben Rabbime isyan edersem, hakıykat, büyük günün azabından korkarım».

— Hasan Basri Çantay

De ki: «Ben, Rabbime isyan edersem, büyük günün azabından korkarım.»

— Seyyid Kutub

قُلِ ٱللَّهَ أَعْبُدُ مُخْلِصًا لَّهُۥ دِينِى ﴿١٤

De ki: ben yalnız Allah’a kulluk ederim, dinimi ona halîs kılarak, siz de onun berisinden dilediğinize kul olun, de ki: asıl husrâna düşenler kıyamet günü kendilerine ve mensublarına ziyan edenlerdir. Evet, odur işte asıl açık husran.

— Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Ben, dinimde muhlis olarak Allah'a ibadet ederim.

— İbni Kesir

De ki: “Ben dinimi Allah’a has kılarak sadece O’na ibadet ediyorum.”

— Diyanet İşleri

De ki: «Ben dînimde, kendine İhlâs edici olarak, ancak Allaha ibâdet ederim».

— Hasan Basri Çantay

De ki: «Ben, dinimi Allah'a halis kılarak O'na kulluk ederim.»

— Seyyid Kutub

فَٱعْبُدُواْ مَا شِئْتُم مِّن دُونِهِۦۗ قُلْ إِنَّ ٱلْخَٰسِرِينَ ٱلَّذِينَ خَسِرُوٓاْ أَنفُسَهُمْ وَأَهْلِيهِمْ يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِۗ أَلَا ذَٰلِكَ هُوَ ٱلْخُسْرَانُ ٱلْمُبِينُ ﴿١٥

Onlara üstlerinden ateş çatılır, altlarından çatılır, duydunuz a, işte Allah kullarını bundan tahzir buyuruyor: ey kullarım onun için bana korunun.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Artık siz de O'ndan başka dilediğinize tapın. De ki: Hüsrana uğrayanlar; kıyamet gününde kendilerini de, ailelerini de hüsrana uğratanlardır. İyi bilin ki; apaçık hüsran işte budur.

— İbni Kesir

“Siz de Allah’tan başka dilediğiniz şeylere ibadet edin!” De ki: “Şüphesiz hüsrana uğrayanlar, kıyamet gününde kendilerini ve ailelerini hüsrana sokanlardır. İyi bilin ki bu, apaçık hüsranın ta kendisidir.”

— Diyanet İşleri

«Artık siz de Onu bırakıb dilediğinize tapın»! De ki: Hakıykat hüsrana düşenler, kıyamet günü kendilerini de, mensûblarını da hüsrana uğratanlardır. Dikkat et ki bu, apaçık hüsranın ta kendisidir».

— Hasan Basri Çantay

Ey müşrikler, siz de Allah'dan başka dilediğinize kulluk edin. De ki: «Ziyana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini, hem de ailelerini ziyana sokanlardır. Dikkat edin, işte bu, apaçık bir ziyandır.»

— Seyyid Kutub

لَهُم مِّن فَوْقِهِمْ ظُلَلٌ مِّنَ ٱلنَّارِ وَمِن تَحْتِهِمْ ظُلَلٌۚ ذَٰلِكَ يُخَوِّفُ ٱللَّهُ بِهِۦ عِبَادَهُۥۚ يَٰعِبَادِ فَٱتَّقُونِ ﴿١٦

Tağut’tan, ona kulluk etmekten kaçınıp da tam gönülle.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onların üstlerinde kat kat ateşler, altlarında kat kat ateşler vardır. Allah, kullarını bununla korkutur. Ey kullarım, benden korkun.

— İbni Kesir

Onlar için üstlerinde ateşten katmanlar, altlarında (ateşten) katmanlar vardır. İşte Allah, kullarını bununla korkutur. Ey kullarım, bana karşı gelmekten sakının.

— Diyanet İşleri

Onların üstlerinde ateşden tabakalar, altlarında (ateşden) tabakalar vardır, işte Allah, kullarını bununla korkutuyor. Ey kullarım, benden korkun.

— Hasan Basri Çantay

Onların üstlerinde ateşten gölgeler, altlarında da ateşten gölgeler vardır. İşte Allah, kullarını bu azabıyla korkutuyor. Ey kullarım! Benden korkun.

— Seyyid Kutub

وَٱلَّذِينَ ٱجْتَنَبُواْ ٱلطَّٰغُوتَ أَن يَعْبُدُوهَا وَأَنَابُوٓاْ إِلَى ٱللَّهِ لَهُمُ ٱلْبُشْرَىٰۚ فَبَشِّرْ عِبَادِ ﴿١٧

Allah’a yönelenlere gelince onlarındır müjde: haydi tebşir et kullarıma.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Tağut'a tapmaktan kaçınıp Allah'a yönelenlere; işte onlara müjde vardır. Öyleyse kullarımı müjdele.

— İbni Kesir

Tâğût’tan , ona kulluk etmekten kaçınan ve içtenlikle Allah’a yönelenler için müjde vardır. O hâlde, kullarımı müjdele!

— Diyanet İşleri

Taağutdan, ona tapmakdan kaçınıb da Allaha yönelenler (e gelince): Onlar için de müjde vardır. O halde kullarımı müjdele.

— Hasan Basri Çantay

Tağuta kulluk etmekten kaçınan ve Allah'a yönelenlere müjde var. Müjdele kullarımı.

— Seyyid Kutub

ٱلَّذِينَ يَسْتَمِعُونَ ٱلْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ أَحْسَنَهُۥٓۚ أُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ هَدَىٰهُمُ ٱللَّهُۖ وَأُوْلَٰٓئِكَ هُمْ أُوْلُواْ ٱلْأَلْبَٰبِ ﴿١٨

Onlar ki sözü dinlerler, sonra da en güzelini tatbik ederler, işte onlar Allah’ın kendilerine hidayet verdiği kimselerdir, ve işte onlardır o temiz akıllılar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar ki; sözü dinlerler de, en güzeline uyarlar. İşte bunlar; Allah'ın kendilerini hidayete eriştirdiği kimselerdir. Ve işte bunlar; akıl sahiblerinin kendileridir.

— İbni Kesir

Sözü dinleyip de onun en güzeline uyanlar var ya, işte onlar Allah’ın hidayete erdirdiği kimselerdir. İşte onlar akıl sahiplerinin ta kendileridir.

— Diyanet İşleri

(O kullarım ki) onlar söze (dikkatle) kulak verirler de onun en güzeline uyarlar. İşte bunlar Allahın kendilerine hidâyet etdiği kimselerdir, işte bunlar temiz akıl saahibleri olanların ta kendileridir.

— Hasan Basri Çantay

Onlar ki, sözü dinler ve onun en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerini doğru yola ilettiği kimselerdir. İşte onlar akıl sahipleridir.

— Seyyid Kutub

أَفَمَنْ حَقَّ عَلَيْهِ كَلِمَةُ ٱلْعَذَابِ أَفَأَنتَ تُنقِذُ مَن فِى ٱلنَّارِ ﴿١٩

Ya üzerine "kelime-i azâb" hakk olmuş kimse de mi? Artık o ateşteki kimseyi sen mi çıkaracaksın?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Hakkında azab hükmü gerçekleşmiş kimseyi mi? Ateşte olanı sen mi kurtaracaksın?

— İbni Kesir

Hakkında azap sözü (hükmü) gerçekleşenler, hiç onlar gibi olur mu? Cehennemlikleri sen mi kurtaracaksın?

— Diyanet İşleri

Kendisine azâb hükmü hak olmuş kimseyi, (bu yüzden) ateşde bulunan kişiyi artık sen mi kurtaracaksın (Habîbim)?

— Hasan Basri Çantay

Hakkında azab hükmü kesinleşmiş, ateşte olan kimseyi sen mi kurtaracaksın?

— Seyyid Kutub

لَٰكِنِ ٱلَّذِينَ ٱتَّقَوْاْ رَبَّهُمْ لَهُمْ غُرَفٌ مِّن فَوْقِهَا غُرَفٌ مَّبْنِيَّةٌ تَجْرِى مِن تَحْتِهَا ٱلْأَنْهَٰرُۖ وَعْدَ ٱللَّهِۖ لَا يُخْلِفُ ٱللَّهُ ٱلْمِيعَادَ ﴿٢٠

Fakat o Rab’lerine korunanlar, onlara şehnişinler var ki üzerlerinde şehnişinler yapılmış, altlarından ırmaklar akar Allah’ın vaadi, Allah mîadını şaşırmaz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Fakat Rabblarından korkanlar için, üzerlerine konaklar yapılmış, altlarında ırmaklar akan yüksek menziller vardır. Bu, Allah'ın verdiği sözdür. Allah, verdiği sözden caymaz.

— İbni Kesir

Fakat Rabbine karşı gelmekten sakınanlar için (cennette) üst üste yapılmış ve altlarından ırmaklar akan köşkler vardır. Allah, gerçek bir vaadde bulunmuştur. Allah, va’dinden dönmez.

— Diyanet İşleri

Fakat Rablerinden korkanlar (yok mu?) onlar için üzerlerinde (başka başka) konaklar bina edilmiş, altlarında da ırmaklar akan yüksek (cennet) menziller (i) vardır. (Bu) Allahın va'di (dir). Allah sözünden caymaz.

— Hasan Basri Çantay

Fakat Rabb'lerinden korkanlar için üst üste yapılmış, altlarından ırmaklar akan köşkler vardır. Bu, Allah'ın verdiği sözdür. Allah verdiği sözden caymaz.

— Seyyid Kutub

AYARLAR