بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَإِنَّ ٱلدِّينَ لَوَٰقِعٌ ﴿٦

Şübhesiz ki (amellere göre) ceza (ya'nî mukaabele) de elbette vaaki'dir.

— Hasan Basri Çantay

وَٱلسَّمَآءِ ذَاتِ ٱلْحُبُكِ ﴿٧

O haareli yollara saahib gök hakkı için,

— Hasan Basri Çantay

إِنَّكُمْ لَفِى قَوْلٍ مُّخْتَلِفٍ ﴿٨

hakıykat, siz kat'î ihtilâfa düşen bir söz içindesinizdir.

— Hasan Basri Çantay

يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ أُفِكَ ﴿٩

Ondan döndürülen kimseler döndürülür.

— Hasan Basri Çantay

قُتِلَ ٱلْخَرَّٰصُونَ ﴿١٠

Kahr olsun o koyu yalancılar!

— Hasan Basri Çantay

ٱلَّذِينَ هُمْ فِى غَمْرَةٍ سَاهُونَ ﴿١١

ki onlar koyu bir cehalet içinde kalmış gaafil kimselerdir.

— Hasan Basri Çantay

يَسْـَٔلُونَ أَيَّانَ يَوْمُ ٱلدِّينِ ﴿١٢

Onlar, o ceza gününün ne zaman olduğunu sorarlar.

— Hasan Basri Çantay

يَوْمَ هُمْ عَلَى ٱلنَّارِ يُفْتَنُونَ ﴿١٣

(O gün) kendilerinin ateş üzerinde azaba uğratılacakları gündür.

— Hasan Basri Çantay

ذُوقُواْ فِتْنَتَكُمْ هَٰذَا ٱلَّذِى كُنتُم بِهِۦ تَسْتَعْجِلُونَ ﴿١٤

(Onlara) «Tadın azabınızı. İşte (dünyâda) çarçabuk (gelmesini) isteyegeldiğiniz bu idi» (denilir).

— Hasan Basri Çantay

إِنَّ ٱلْمُتَّقِينَ فِى جَنَّٰتٍ وَعُيُونٍ ﴿١٥

(15-16) Şübhesiz ki (fenâlıkdan) sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiği (sevabı) ahz (-ü kabul) etmiş (ve bundan raazî olmuş) olarak, cennetlerde, pınarlar (ın başların) dadırlar. Çünkü onlar bundan evvel iyi amel (ve hareket) edenlerdi.

— Hasan Basri Çantay

ءَاخِذِينَ مَآ ءَاتَىٰهُمْ رَبُّهُمْۚ إِنَّهُمْ كَانُواْ قَبْلَ ذَٰلِكَ مُحْسِنِينَ ﴿١٦

(15-16) Şübhesiz ki (fenâlıkdan) sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiği (sevabı) ahz (-ü kabul) etmiş (ve bundan raazî olmuş) olarak, cennetlerde, pınarlar (ın başların) dadırlar. Çünkü onlar bundan evvel iyi amel (ve hareket) edenlerdi.

— Hasan Basri Çantay

AYARLAR