بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

سَخَّرَهَا عَلَيْهِمْ سَبْعَ لَيَالٍ وَثَمَٰنِيَةَ أَيَّامٍ حُسُومًا فَتَرَى ٱلْقَوْمَ فِيهَا صَرْعَىٰ كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ خَاوِيَةٍ ﴿٧

Müsellat etmişti Allah onun üzerlerine yedi gece sekiz gün husûm halinde: köklerini kesmek üzere müstemirren. Bir de görürsün ki o kavmi o müddet zarfında yıkıla kalmışlar. Ve sanki içleri kof hurma kütükleri imişler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onların kökünü kesmek için, üzerlerine yedi gece sekiz gün, rüzgarı estirdi. Halkın, kökünden sökülmüş hurma kütükleri gibi yere yıkıldığını görürdün.

— İbni Kesir

Allah, onu kesintisiz olarak yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş hâlde görürdün.

— Diyanet İşleri

(Allah) onu yedi gece, sekiz gün ardı ardınca üzerlerine musallat etdi, öyle ki (eğer sen de haazır olsaydın) o kavmin (bu müddet) içinde (nasıl) olub yıkıldığını görürdün. Sanki onlar, içleri bomboş hurma kütükleri idiler.

— Hasan Basri Çantay

Onu, yedi gece ve sekiz gün, aralık vermeksizin onların üzerine musallat etti. Öyle ki, o kavmi, orada içi kof hurma kütükleriymiş gibi onların çarpılıp yere yıkıldığını görürsün.

— Seyyid Kutub

فَهَلْ تَرَىٰ لَهُم مِّنۢ بَاقِيَةٍ ﴿٨

Bak şimdi görebilirmisin onlardan bir bakıyye.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Şimdi onlardan geri kalan bir şey görüyor musun?

— İbni Kesir

Şimdi onlardan geri kalan bir şey görüyor musun?

— Diyanet İşleri

Şimdi onlardan bir kalan görüyor musun?

— Hasan Basri Çantay

Şimdi onlardan hiç arta kalan görüyor musun?

— Seyyid Kutub

وَجَآءَ فِرْعَوْنُ وَمَن قَبْلَهُۥ وَٱلْمُؤْتَفِكَٰتُ بِٱلْخَاطِئَةِ ﴿٩

Firavun de geldi, ondan evvelkiler de, mütefikeler de hep o hatâ ile.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Firavun da, ondan öncekiler de ve altüst olmuş kasabalar da hep suçla gelmişlerdi.

— İbni Kesir

Firavun, ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler (halkı olan Lût kavmi) hep o suçu işlediler.

— Diyanet İşleri

Fir'avn da, ondan öncekiler de, altüst olan (kasaba) lar (halkı) da hep o hataayı (meydana) getirdiler (irtikâb etdiler).

— Hasan Basri Çantay

Firavun, ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler o hata ile geldiler.

— Seyyid Kutub

فَعَصَوْاْ رَسُولَ رَبِّهِمْ فَأَخَذَهُمْ أَخْذَةً رَّابِيَةً ﴿١٠

Hep rablarının Resulü’ne âsî oldular o da onları alıverdi mütezayid bir tutuş (kahir bir kabza) ile.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Rabblarının elçisine isyan etmişlerdi. Bunun üzerine O da kendilerini gittikçe artan bir şiddetle yakalayıverdi.

— İbni Kesir

Öyle ki Rablerinin elçilerine karşı geldiler. Bunun üzerine Allah da onları gittikçe artan bir azap ile yakaladı.

— Diyanet İşleri

Öyle ki (her ümmet) Rablerinin peygamberine isyan etdiler. Bundan dolayı O da kendilerini fazla bir şiddetle yakalayıverdi.

— Hasan Basri Çantay

Böylece Rablerinin elçisine isyan ettiler. Bu yüzden onları, şiddeti gittikçe artan bir yakalayışla yakaladı.

— Seyyid Kutub

إِنَّا لَمَّا طَغَا ٱلْمَآءُ حَمَلْنَٰكُمْ فِى ٱلْجَارِيَةِ ﴿١١

Halbuki biz o su tuğyan ettiği vakit sizi akan gemide taşıdık.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Gerçekten su bastığı zaman sizi; Biz, taşıdık gemide.

— İbni Kesir

(11-12) Şüphesiz, (Nûh zamanında) su bastığı vakit, sizi gemide biz taşıdık ki, bu olayı sizin için bir uyarı yapalım ve belleyecek kulaklar da onu bellesin.

— Diyanet İşleri

Hakıykat, (her yanı) su basdığı (mu'tâd haddini aşdığı) zaman sizi gemide biz taşıdık.

— Hasan Basri Çantay

Sular kabarınca biz sizi akıp giden (gemide) taşıdık ki;

— Seyyid Kutub

لِنَجْعَلَهَا لَكُمْ تَذْكِرَةً وَتَعِيَهَآ أُذُنٌ وَٰعِيَةٌ ﴿١٢

Onu sizlere bir anid yapalım ve belleyici kulaklar bellesin diye.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ki bunu sizin için bir öğüt ve ibret yapalım. Ve anlayışlı kulaklar anlasın diye.

— İbni Kesir

(11-12) Şüphesiz, (Nûh zamanında) su bastığı vakit, sizi gemide biz taşıdık ki, bu olayı sizin için bir uyarı yapalım ve belleyecek kulaklar da onu bellesin.

— Diyanet İşleri

Onu sizin için bir öğüt ve ibret yapalım, onu belleyen kulaklar da bellesin diye.

— Hasan Basri Çantay

Onu size bir ibret yapalım ve belleyen kulaklar onu bellesin.

— Seyyid Kutub

فَإِذَا نُفِخَ فِى ٱلصُّورِ نَفْخَةٌ وَٰحِدَةٌ ﴿١٣

Çünkü sur üfürülüp de bir tek nefha.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sur'a bir üfürüldüğünde;

— İbni Kesir

(13-15) Sûr’a bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur.

— Diyanet İşleri

Artık «Suur» a birinci üfürülüşle üfürüldüğü zaman,

— Hasan Basri Çantay

Sura birinci üfleme üflendiği,

— Seyyid Kutub

وَحُمِلَتِ ٱلْأَرْضُ وَٱلْجِبَالُ فَدُكَّتَا دَكَّةً وَٰحِدَةً ﴿١٤

O yer ve dağlar yükletilip arkasından da bir çarpılış çarpıldılar mı bir daf'a.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Yer ile dağlar kaldırılıp bir vuruşla birbirine çarpıldığında,

— İbni Kesir

(13-15) Sûr’a bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur.

— Diyanet İşleri

yerle dağlar yerlerinden kaldırılıb da yekdiğerine bir çarpışla hepsi toz haaline geldiği (zaman).

— Hasan Basri Çantay

Yer ve dağlar yerlerinden kaldırılıp bir çarpışla birbirlerine çarpıldığı zaman,

— Seyyid Kutub

فَيَوْمَئِذٍ وَقَعَتِ ٱلْوَاقِعَةُ ﴿١٥

İşte o gün o vâkıa vukua gelmiştir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İşte o gün; olan olmuştur.

— İbni Kesir

(13-15) Sûr’a bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur.

— Diyanet İşleri

İşte o zaman olan olmuş (kıyamet kopmuş) dur.

— Hasan Basri Çantay

İşte o vak'a olmuştur.

— Seyyid Kutub

وَٱنشَقَّتِ ٱلسَّمَآءُ فَهِىَ يَوْمَئِذٍ وَاهِيَةٌ ﴿١٦

Ve Semâ yarilmış o da o gün sarkmıştır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Gök de yarılmış ve o gün bitkin bir hale gelmiştir.

— İbni Kesir

Gök de yarılmış ve artık o gün o da çökmeye yüz tutmuştur.

— Diyanet İşleri

Gök de yarılmış ve artık o, o gün za'fa düşmüşdür.

— Hasan Basri Çantay

Gök yarılmış, o gün o; zayıflamış sarkmıştır.

— Seyyid Kutub

وَٱلْمَلَكُ عَلَىٰٓ أَرْجَآئِهَاۚ وَيَحْمِلُ عَرْشَ رَبِّكَ فَوْقَهُمْ يَوْمَئِذٍ ثَمَٰنِيَةٌ ﴿١٧

Öyle ki melekler, kenarları üzerindedir ve üstlerinde o gün Rabbi’nin Arş’ını sekiz hâmil olur.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Melekler ise onun çevresindedirler. Ve o gün; Rabbının Arş'ını, onların da üstünde sekiz tanesi yüklenir.

— İbni Kesir

Melekler onun kıyılarındadır. O gün Rabbinin Arş’ını, bunların da üstünde sekiz taşıyıcı taşır.

— Diyanet İşleri

Melek (ler) ise onun bucaklarındadır. O gün Rabbinin arşını (bucaklardakilerin) üstlerinde bulunan sekiz (melek) yüklenir.

— Hasan Basri Çantay

Melekler de onun kenarlarındadır. O gün Rabblerinin tahtını, bunların da üstünde sekiz (melek) taşır.

— Seyyid Kutub

AYARLAR