بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

عُذْرًا أَوْ نُذْرًا ﴿٦

(5-6) kötülüğü imhaa ye, azâb ile tehdide çalışan peygamberlere vahyi getiren (melek) lere,

— Hasan Basri Çantay

إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَٰقِعٌ ﴿٧

Ki size va'd (ve tehdîd) edilegelen şeyler behemehal vaaki (olacak) dır,

— Hasan Basri Çantay

فَإِذَا ٱلنُّجُومُ طُمِسَتْ ﴿٨

yıldızlar (ın ışığı) söndürüldüğü zaman,

— Hasan Basri Çantay

وَإِذَا ٱلسَّمَآءُ فُرِجَتْ ﴿٩

gök (yüzü) yarıldığı zaman,

— Hasan Basri Çantay

وَإِذَا ٱلْجِبَالُ نُسِفَتْ ﴿١٠

dağlar (yerinden koparılıb) savurulduğu zaman,

— Hasan Basri Çantay

وَإِذَا ٱلرُّسُلُ أُقِّتَتْ ﴿١١

peygamberlerin muayyen vakti geldiği zaman,

— Hasan Basri Çantay

لِأَىِّ يَوْمٍ أُجِّلَتْ ﴿١٢

(bu vakit) hangi güne gecikdirilmişdi?

— Hasan Basri Çantay

لِيَوْمِ ٱلْفَصْلِ ﴿١٣

(Her şey'i) ayırd edib hukûm verme gününe.

— Hasan Basri Çantay

وَمَآ أَدْرَىٰكَ مَا يَوْمُ ٱلْفَصْلِ ﴿١٤

Bu ayırd etme gününü (n ehemmiyyetini) sana hangi şey bildirdi?

— Hasan Basri Çantay

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ ﴿١٥

(Bunu) yalan sayanların o gün vay haline!

— Hasan Basri Çantay

أَلَمْ نُهْلِكِ ٱلْأَوَّلِينَ ﴿١٦

Biz öncekileri (bu tekzîblerinden dolayı) helak etmedik mi?

— Hasan Basri Çantay

AYARLAR