بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
وَمَآ أَدْرَىٰكَ مَا ٱلطَّارِقُ ﴿٢﴾
Târıkın ne olduğunu sen ne bileceksin?
ٱلنَّجْمُ ٱلثَّاقِبُ ﴿٣﴾
O, (ışığıyla karanlığı) delen yıldızdır.
إِن كُلُّ نَفْسٍ لَّمَّا عَلَيْهَا حَافِظٌ ﴿٤﴾
Hiçbir kimse yoktur ki, üzerinde koruyucu bulunmasın.
فَلْيَنظُرِ ٱلْإِنسَٰنُ مِمَّ خُلِقَ ﴿٥﴾
Öyleyse insan neden yaratıldığına bir baksın.
خُلِقَ مِن مَّآءٍ دَافِقٍ ﴿٦﴾
Fışkırıp çıkan bir sudan yaratıldı.
يَخْرُجُ مِنۢ بَيْنِ ٱلصُّلْبِ وَٱلتَّرَآئِبِ ﴿٧﴾
Bu su, bel ile kaburga kemikleri arasından çıkar.
إِنَّهُۥ عَلَىٰ رَجْعِهِۦ لَقَادِرٌ ﴿٨﴾
Şüphesiz Allah’ın onu, öldükten sonra tekrar diriltmeye de gücü yeter.
يَوْمَ تُبْلَى ٱلسَّرَآئِرُ ﴿٩﴾
Bütün sırların yoklanacağı günü hatırla!
فَمَا لَهُۥ مِن قُوَّةٍ وَلَا نَاصِرٍ ﴿١٠﴾
(O gün) artık insan için ne bir kuvvet vardır, ne de bir yardımcı.
وَٱلسَّمَآءِ ذَاتِ ٱلرَّجْعِ ﴿١١﴾
Yağmurlu göğe andolsun,
وَٱلْأَرْضِ ذَاتِ ٱلصَّدْعِ ﴿١٢﴾
Yarık yarık çatlamış yere andolsun.