بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَلَقَدِ ٱسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِّن قَبْلِكَ فَحَاقَ بِٱلَّذِينَ سَخِرُواْ مِنْهُم مَّا كَانُواْ بِهِۦ يَسْتَهْزِءُونَ ﴿١٠

Kasem olsun ki (ya Muhammed) senden evvel gönderilen peygamberlerle de eğlenildi, fakat o eğlendikleri hak, o masharalığı edenleri çepeçevre kuşatıverdi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; senden önce de peygamberlerle alay edilmişti. Onlarla eğlenenleri, alaya aldıkları şey çepeçevre kuşatıverdi.

— İbni Kesir

(Ey Muhammed!) Andolsun, senden önce de birçok peygamber alaya alınmıştı da onlarla alay edenleri, alay ettikleri şey kuşatıp mahvetmişti.

— Diyanet İşleri

(Habîbim) andolsun, senden evvelki peygamberlerle de istihza (alay) edildi de eğlenmekde oldukları şey (ler, ya'ni hak), içlerinden o maskaralık edenleri çepeçevre kuşatıverdi.

— Hasan Basri Çantay

Senden önceki birçok peygamberler de alaya alınmıştı. Fakat bu alaycılar, alay konusu yaptıkları gerçek tarafından kıskıvrak kuşatılıverdiler.

— Seyyid Kutub

قُلْ سِيرُواْ فِى ٱلْأَرْضِ ثُمَّ ٱنظُرُواْ كَيْفَ كَانَ عَٰقِبَةُ ٱلْمُكَذِّبِينَ ﴿١١

De ki: yer yüzünde dolaşın da bakın o peygambere yalancı diyenlerin akibeti nasıl olmuş?".

— Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da sonra bir görün, yalanlayanların sonu nice olmuştur?

— İbni Kesir

De ki: “Yeryüzünde gezin dolaşın da (Peygamberleri) yalanlayanların sonu nasıl olmuş bir görün.”

— Diyanet İşleri

De ki: «Yer (yüzün) de gezib dolaşın, sonra da bakın ki (peygamberleri) yalanlayanların sonu nice olmuşdur».

— Hasan Basri Çantay

Onlara de ki; ''Dünyayı geziniz de peygamberleri yalanlayanların sonu nice oldu, görünüz?»

— Seyyid Kutub

قُل لِّمَن مَّا فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِۖ قُل لِّلَّهِۚ كَتَبَ عَلَىٰ نَفْسِهِ ٱلرَّحْمَةَۚ لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَىٰ يَوْمِ ٱلْقِيَٰمَةِ لَا رَيْبَ فِيهِۚ ٱلَّذِينَ خَسِرُوٓاْ أَنفُسَهُمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿١٢

Kimin şu göklerdeki ve yerdeki ? de "Allah’ın" de, o kendi uhdesine rahmeti yazdı, her halde sizi kıyamet gününe toplayacak, bunda şüpheye mahal yok, nefislerine yazık edenlerdir ki iman etmezler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Göklerde ve yerde olanlar kimindir? Allah'ındır, de. O, rahmeti kendi üzerine yazmıştır. Andolsun ki; hepinizi, hakkında hiçbir şüphe olmayan kıyamet gününde toplayacaktır. Nefislerini ziyana uğratanlar, işte onlar inanmazlar.

— İbni Kesir

De ki: “Şu göklerdekiler ve yerdekiler kimindir?” “Allah’ındır” de. O, merhamet etmeyi kendine gerekli kıldı. Andolsun sizi mutlaka kıyamet gününe toplayacak. Bunda hiç şüphe yok. Kendilerini ziyana uğratanlar var ya, işte onlar inanmazlar.

— Diyanet İşleri

De ki: «Göklerde ve yerde olan her şey kimin?» De ki: «Allahındır». O, rahmeti kendi üstüne yazmışdır. Hepinizi, hakkında hiç bir şübhe olmayan kıyamet gününe (götürüb) toplayacakdır. Nefislerini sen büyük ziyana uğratanlar (yok mu?). İşte îman etmeyecek olanlar onlardı..

— Hasan Basri Çantay

De ki; «Göklerde ve yerde olanlar kimindir?» De ki; «Allah'ındır.» O merhametliliği üzerine görev yazdı. Sizleri geleceği kuşkusuz olan Kıyamet günü kesinlikle biraraya getirecektir. Kendilerine kıyanlar var ya, buna sadece onlar inanmazlar.

— Seyyid Kutub

وَلَهُۥ مَا سَكَنَ فِى ٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِۚ وَهُوَ ٱلسَّمِيعُ ٱلْعَلِيمُ ﴿١٣

Halbuki gecede gündüzde barınan ne varsa onun, ve işiten bilen ancak O.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Gecenin ve gündüzün içinde barınan her şey O'nundur. Ve O, Semi'dir, Alim'dir.

— İbni Kesir

Gece ve gündüzde barınan her şey O’nundur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

— Diyanet İşleri

Gecenin ve gündüzün içinde barınan her şey Onundur. O, hakkıyle işidendir, gerçek bilendir.

— Hasan Basri Çantay

Gecenin ve gündüzün barındırdığı her şey O'nundur. O her şeyi işiten ve bilendir.

— Seyyid Kutub

قُلْ أَغَيْرَ ٱللَّهِ أَتَّخِذُ وَلِيًّا فَاطِرِ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَهُوَ يُطْعِمُ وَلَا يُطْعَمُۗ قُلْ إِنِّىٓ أُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ أَوَّلَ مَنْ أَسْلَمَۖ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ ٱلْمُشْرِكِينَ ﴿١٤

Ya, de: O göklerin yerin yaradanı Allah’dan başkasını mı veli ittihaz edeceğim? Halbuki o besliyor da kendisi beslenmekten münezzeh bulunuyor, ve ben "cidden ehl-i İslâm’ın birincisi olmakla emrolundum ve sakın müşriklerden olma, buyuruldu.

— Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Ben Allah'tan başka bir dost mu edinirim? Gökleri ve yeri yoktan var eden O'dur. Ve O yedirir, ama yedirilmez. De ki: Doğrusu ben, müslüman olanların ilki olmakla emrolundum. Sakın müşriklerden olma.

— İbni Kesir

De ki: “Göklerin ve yerin yaratıcısı olan, beslediği hâlde beslenmeye ihtiyacı olmayan Allah’tan başkasını mı dost edineceğim.” De ki: “Bana, (Allah’a) teslim olanların ilki olmam emredildi ve sakın Allah’a ortak koşanlardan olma (denildi).”

— Diyanet İşleri

De ki: «Gökleri, yeri yokdan var eden —ki O yedir (ib besl) iyor, kendisi yediril (ib beslen) miyor (ve bundan münezzeh bulunuyor) Allahdan başkasını mı Tanrı edinecekmişim ben»? De ki: «Bana hakıykaten müslüman olanların birincisi olmaklığım emredildi. Sakın Allaha eş tutanlardan olma (denildi)».

— Hasan Basri Çantay

De ki; «Allah'dan başkasını mı dost edineyim ki, O göklerin ve yerin yoktan var edicisidir, yedirir, fakat yedireni yoktur.» De ki; «Müslümanların ilki olmam emredildi, bana 'sakın Allah'a ortak koşanlardan olma' denildi.»

— Seyyid Kutub

قُلْ إِنِّىٓ أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّى عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ ﴿١٥

Ben, de: Rabbim’e isyan edecek olursam cidden büyük bir günün azabından korkarım.

— Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Ben, Rabbıma karşı gelirsem, büyük günün azabından korkarım.

— İbni Kesir

De ki: “Ben Rabbime isyan edersem gerçekten, büyük bir günün (kıyamet gününün) azabından korkarım.”

— Diyanet İşleri

De ki: «Eğer ben Rabbime isyan edersem o büyük günün azabından elbette korkarım».

— Hasan Basri Çantay

De ki; «Eğer Rabbimin buyruklarına karşı gelirsem büyük günün azabından korkarım.»

— Seyyid Kutub

مَّن يُصْرَفْ عَنْهُ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمَهُۥۚ وَذَٰلِكَ ٱلْفَوْزُ ٱلْمُبِينُ ﴿١٦

Kim kendisinden o gün azab bertaraf edilirse işte onu rahmetiyle yarlıgamıştır. Ve işte ayan beyan kurtuluş odur.

— Elmalılı Hamdi Yazır

O gün, kim ondan döndürülürse; şüphesiz o, rahmete ermiştir. İşte apaçık kurtuluş budur.

— İbni Kesir

(O günün azabı) kimden savuşturulursa, gerçekten (Allah) ona acımıştır. İşte bu apaçık kurtuluştur.

— Diyanet İşleri

«O gün kim azâbdan döndürülür (kurtarılır) sa muhakkak ki (Allah) onu esirgemişdir. Apaçık kurtuluş (ve seâdet) de işte budur».

— Hasan Basri Çantay

O gün kim azaptan uzak tutulursa Allah onu kayırmış olur. İşte kesin kurtuluş budur.

— Seyyid Kutub

وَإِن يَمْسَسْكَ ٱللَّهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُۥٓ إِلَّا هُوَۖ وَإِن يَمْسَسْكَ بِخَيْرٍ فَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ ﴿١٧

Eğer Allah sana bir keder dokundurursa onu ondan başka açacak yoktur ve eğer sana bir hayır dokundurursa yine O her şeye kadirdir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer Allah, sana bir sıkıntı dokundurursa; onu kendisinden başka giderecek hiçbir kimse yoktur. Şayet sana bir de hayır dokundurursa; işte O; her şeye Kadir'dir.

— İbni Kesir

Şayet Allah sana bir zarar dokundursa, bunu O’ndan başka giderecek yoktur. Fakat sana bir hayır dokunduracak olsa onu da kimse gideremez. Bil ki O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.

— Diyanet İşleri

Eğer Allah sana bir belâ dokundurursa onu kendisinden başka hiç bir giderici yokdur. Eğer sana bir hayır (ve ni'met) de dokundurursa... İşte O, her şey'e hakkıyle kaadirdir.

— Hasan Basri Çantay

Eğer Allah başına bir musibet verirse onu O'ndan başka hiç kimse gideremez. Eğer sana bir iyilik verirse, kuşkusuz O'nun gücü her şeye yeter.

— Seyyid Kutub

وَهُوَ ٱلْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِهِۦۚ وَهُوَ ٱلْحَكِيمُ ٱلْخَبِيرُ ﴿١٨

Kullarının üstünde kahir O, Hakim O, habîr O.

— Elmalılı Hamdi Yazır

O; kullarının üstünde yegane mutasarrıftır. Ve O; Hakim'dir, Habir'dir.

— İbni Kesir

O, kullarının üstünde mutlak hâkimiyet sahibidir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır.

— Diyanet İşleri

O, kullarının üstünde (eşsiz) kahr (galebe ve tasarruf) saahibidir. O, yegâne hüküm ve hikmet saahibidir, her şeyden hakkıyle haberdârdır.

— Hasan Basri Çantay

Kulları üzerinde kesin egemendir. O'nun yaptığı her şey yerindedir, O her şeyden haberdardır.

— Seyyid Kutub

قُلْ أَىُّ شَىْءٍ أَكْبَرُ شَهَٰدَةًۖ قُلِ ٱللَّهُۖ شَهِيدٌۢ بَيْنِى وَبَيْنَكُمْۚ وَأُوحِىَ إِلَىَّ هَٰذَا ٱلْقُرْءَانُ لِأُنذِرَكُم بِهِۦ وَمَنۢ بَلَغَۚ أَئِنَّكُمْ لَتَشْهَدُونَ أَنَّ مَعَ ٱللَّهِ ءَالِهَةً أُخْرَىٰۚ قُل لَّآ أَشْهَدُۚ قُلْ إِنَّمَا هُوَ إِلَٰهٌ وَٰحِدٌ وَإِنَّنِى بَرِىٓءٌ مِّمَّا تُشْرِكُونَ ﴿١٩

De ki: "Hangi şey şehadetçe en büyüktür?" De ki "Allah şâhid benimle sizin aranızda" ve bana bu Kur'ân vahy olundu ki sizi ve her kime isterse onu bununla inzar edeyim. Ya siz, Allah ile beraber diğer ilâhlar olduğuna gerçekten şehadet mi ediyorsunuz? De ki: Ben şehadet etmem, De ki hakikat ancak şu; O bir tek ilâh, ve şüphesizki ben sizin şeriklerinizden tamamen beriyim.

— Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Şahid olarak hangi şey daha büyüktür? De ki: Benimle sizin aranızda Allah şahiddir. Bu Kur'an; bana sizi de, ulaştığı kimseleri de, uyarmam için vahyolundu. Allah ile beraber başka tanrılar olduğuna siz mi şahidlik ediyorsunuz? De ki: Ben şehadet etmem. De ki: O, ancak bir tanrıdır. Ve ben, gerçekten sizin şirk koştuklarınızdan uzağım.

— İbni Kesir

De ki: “Şahitlik bakımından hangi şey daha büyüktür?” De ki: “Allah benimle sizin aranızda şahittir. İşte bu Kur’an bana, onunla sizi ve eriştiği herkesi uyarayım diye vahyolundu. Gerçekten siz mi Allah ile beraber başka ilâhlar olduğuna şahitlik ediyorsunuz?” De ki: “Ben şahitlik etmem.” De ki: “O, ancak tek bir ilâhtır ve şüphesiz ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.”

— Diyanet İşleri

De ki: «Şâhid olmak bakımından hangi şey daha büyük?» De ki: «Benimle sizin aranızda (hak peygamber olduğuma) Allah hakkıyle şâhiddir. Şu Kur'an bana — sizi de, (sizden sonra) erişen (ler) i de inzâr etmekliğim için — vahyolundu. Allahla beraber başka tanrılar da olduğuna gerçekden siz mi şâhidlik ediyorsunuz»? De ki: «Ben (buna) şâhidlik etmem». De ki: «O, ancak bir tek Tanrıdır ve sizin eş tutmakda olduğunuz nesnelerle muhakkak ki benim bir ilişiğim yokdur».

— Hasan Basri Çantay

De ki; «En büyük şahitlik kiminkidir?» De ki; «Benimle sizin aranızda Allah şahittir. Bu Kur'an, gerek sizi gerekse ulaştığı herkesi uyarayım diye bana vahyedildi, sizler Allah ile birlikte başka ilâhlar olduğuna mı şahadet ediyorsunuz?» De ki; «Ben buna şahadet etmem; 'De ki; «O tek bir ilahtır ve ben sizin O'na koştuğunuz ortaklardan uzağım»

— Seyyid Kutub

ٱلَّذِينَ ءَاتَيْنَٰهُمُ ٱلْكِتَٰبَ يَعْرِفُونَهُۥ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَآءَهُمُۘ ٱلَّذِينَ خَسِرُوٓاْ أَنفُسَهُمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿٢٠

Kendilerine kitâp verdiğimiz ümmetlerin uleması o Peygamber’i kendi oğullarını bilir gibi bilirler, kendilerine yazık edenlerdir ki ancak iman getirmezler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Kendilerine kitab verdiklerimiz; onu, öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Nefislerini ziyana uğratanlar, işte onlar inanmazlar.

— İbni Kesir

Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu (Peygamberi) kendi öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerini ziyana sokanlar var ya, işte onlar inanmazlar.

— Diyanet İşleri

Kendilerine kitab verdiğimiz kimseler onu (o hak peygamberi) öz oğullarını nasıl tanıyorlarsa öyle tanırlar. Nefislerini hüsrana uğratanlar (yok mu?) işte onlardır ki (peygambere) inanmazlar.

— Hasan Basri Çantay

Kendilerine kitap verdiklerimiz, Peygamberi ve Kur'an'ı tıpkı çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar. Fakat kendilerine kıyanlar var ya, onlar asla inanmazlar.

— Seyyid Kutub

AYARLAR